Her yazarın bir şehri vardır ya da her şehrin bir yazarı. Bir şehre yolunuz düşerse, yazarını bulup okumadan giremezsiniz oraya. Sokaklarında dolaşırsınız, en göz alıcı yapılarına girersiniz, en leziz tatlarını tadarsınız ama o şehrin kapısını asla açamazsınız.
“Gerçek Cockney’ i bilmeyen, ara sokaklara hiç girmemiş, dükkanlardan, tiyatrolardan geçmemiş, bir evin kapısını çalmamış hiç kimse Londra’ yı tam olarak bildiğini iddia edemez.” diyor Virginia Woolf. Londra’ ya gidip bunları yapan kaç kişi var?
Bazen bir şehri tam olarak bilebilmek için seyahat etmek yeterli olmuyor, belki bir müddet orada yaşamak gerekiyor. Ya da o şehrin yazarını bulup okumak.
Notre Dame’ ın Kamburu, Paris’ e gitmeden okuduğum kitaplardan. Hikayenin geçtiği yer, Paris’ lilerin gerçek Paris dedikleri Notre Dame Katedrali’ nin de bulunduğu Cite Adası ve civarı. Romanla birlikte hayali de olsa oralarda dolaşmak ve sonrasında gidip görmek güzeldi.
Bu seyahatimin üzerinden yaklaşık dört yıl geçti. Geçen zaman içerisinde gezdiğim yerlerle ilgili kitapların kütüphanemdeki yeri giderek arttı. Bazıları başucu kitabım, bazıları ise tekrar tekrar okuduğum kitaplardan oldu. İşte o kitaplardan bazıları:
- Avrupa’da Bir Cevelan, Ahmet Mithat Efendi
- Frankfurt Seyahatnamesi, Ahmet Haşim
- Londra Manzaraları, Virgina Woolf
- Doğu Avrupa’ da Yolculuk, Gabriel Garcia Marquez
- Beş Şehir, Ahmet Hamdi Tanpınar
- İtalya Seyahati, Goethe
- Yolculuklar Üzerine, Stefan Zweig
- Bir Seyahatin Notları, Ahmet Haşim
- Roma’da Gezintiler, Stendal
- Paris Bir Şenliktir, Ernest Hemingway
- Uzakname, Mehmet Yaşin
- Seyir Defteri, Nedim Gürsel
Bu listede olmalı dediğiniz bir kitap var mıdır?