Ölü Ordunun Generali, 2. Dünya Savaşı’ nda Arnavutluk’ta ölen askerlerini savaşın bitmesinden 20 yıl sonra toprak altından çıkarıp ülkesine geri getirmek için görevlendirilen bir İtalyan generalin yaşadıklarını anlatıyor.
Kitap, ilk olarak 1963 yılında basıldı. Kadare’yi ülkesinin sınırlarının dışında büyük bir okuyucu kitlesine taşıdı.
İsmail Kadare, Arnavutluk’un en tanınmış yazarlarından biridir. Kitabı Tiran’da yazıyor ve yazmak 5 yılını alıyor. Kadare kendi ülkesini bir yabancının gözünden anlatıyor. Ülkesinden yabancı topraklar diye bahsediyor. Romanın yazıldığı dönem itibarıyla, Arnavutluk bir diktatörlükle yönetiliyordu. Bu durumu düşünecek olursak, yazar ülkesi hakkındaki eleştirilerini yabancı bir generalin üzerine yıkıyor.
Bu zorlu seyahatte generale bir İtalyan rahip eşlik ediyor. İkisinin de adı yok. Romanın sonuna kadar general ve rahip olarak geçiyorlar. Görevleri aslında çok açık; Mussolini’ nin 1938-42 yılları arasında gönderdiği askerlerin Adriyatik kıyısındaki ölülerini bulup ülkelerine geri getirmek. Ellerindeki yetersiz bilgilerle girdikleri bu macera 18 ay boyunca devam ediyor. Koca ordudan geriye kalan birkaç ton fosfor ve kalsiyumla ülkelerine dönüyorlar.
Kitapta, Arnavutluk tarihi ve milli kültürü hakkında pekçok şey anlatılıyor. Mesela; Adriyatik kıyısında muhteşem sahilleri olan bir millet denizden nefret ediyor. Çünkü, düşmanlar hep oradan gelmiş. Bundan dolayı da, Arnavutlar dağlara kayalara bağlanmayı seviyorlar. Ayrıca, yazar Arnavut şarkılarındaki ana temaya dikkat çekiyor; yıkım ve ölüm. Kıyafetlerinde de aynı şekilde. Hatta bütün varlıklarındaki ana tema bu.
Romanın en dikkat çekici yönlerinden biri de savaşın görmediğimiz yönlerinden bahsetmesi. Savaşın olmadığı, siperlerin kazılmadığı dağ köylerinde savaşın etkisi sanıldığından çok daha fazla.