Sibirya sıcak, Omsk güzeldi. Sibirya’ya ilk ziyaretim bir yaz mevsimine denk geldi. Az bulunan güneşli günlerin bir dakikasını bile boşa geçirmek istemeyen bir şehirle karşılaştım. Sokaklar oldukça renkli ve eğlenceliydi.
Omsk Hakkında
Rusya’da bütün yollar Moskova’ya çıkar diye bir söz var. Romalıların, bütün yollar Roma’ya çıkar dediği gibi. Moskova’nın başkent olması ve tarihi geçmişinden dolayı söylenmiş bir söz. Coğrafi olarak düşünüldüğünde ise, bütün yollar Omsk’a çıkıyor.
Omsk, batıyı doğuya bağlayan meşhur Trans-Sibirya Demiryolu‘nun en önemli duraklarından biridir. Bu özelliğinden dolayı, şehre Sibirya’nın Kapısı da deniyor.
Omsk’un hikayesi, Rusların Sibirya’yı almasıyla başlıyor. Meşhur Rus Çarı Birinci Petro, bu bölgedeki coğrafi keşiflere büyük önem veriyordu. 3000 kişilik asker ve devlet adamlarından oluşan bir keşif grubunu buraya gönderdi. Grubun amacı, bölgedeki altın ve diğer değerli maden yataklarını aramak, bununla birlikte Hindistan ve Çin’e yeni ticaret yolları bulmaktı.
Bu keşif grubu, 1716’da Kazakistan’ın kuzeyinde Çungarlarla çarpıştı. Bu çatışmadan geriye kalan yaklaşık 700 kişi, Om nehri ağzına çekildiler. Buraya, Omsky Ostrog adını verdikleri (etrafı surlarla çevrili korunaklı yerleşim anlamında) bir kale inşa ettiler. Bugün gördüğümüz şehrin temelleri bu şekilde atılmış oldu.
Omsk, 1 milyondan fazla nüfusuyla Rusya’nın en büyük şehirlerinden biridir. 120 civarında farklı milletten insanın yaşadığı çok kültürlü bir şehir. (Rus, Alman, Kazak, Tatar…) Ayrıca dünyanın en alçak şehirlerinden. 50 metreden yüksek hiçbir bina yok. Bu kadar nüfusa sahip olup, bu kadar kısa yapılaşmanın olduğu nadir yerlerden.
Gezilecek Yerler
Lenin Caddesi
Lenin Caddesi, Omsk’un ana caddesidir. Caddenin her iki tarafındaki neoklasik tarzdaki mimari yapılardan olsa gerek, insanı rahatlatan bir havası vardı. St Petersburg’un bir caddesinde dolaşıyormuş hissi veriyor.
Cadde üzerinde birçok restoran ve mağaza var. Güzel kahve dükkanlarını ara sokaklarda bulabilirsiniz. Hava güzelse, bunlardan birine oturup açık havada dans eden insanları izleyebilirsiniz. Cadde üzerinde dans eden birkaç grupla karşılaşmıştım.
Stepanych Anıtı
Omsk’ta en çok fotoğrafı çekilen yerleden biri Lenin caddesi üzerindeki bu heykeldi. Alışılmışın dışında bir heykel. Rögar kapağından dışarıya doğru bakan bir tesisatçı heykeli. Olabildiğince gerçekçi yapılmış.
Lyuba Heykeli
Lenin caddesi üzerindeki simgesel anıtlardan bir diğeri ise, bankta kitap okuyan bir kadın heykeli. Eski Sibirya Valisinin, genç yaşta ölen eşi Lyuba Gasford’a ait bir heykel. Güzelliğin sembolü olarak kabul ediliyor. Yerel halk arasında oldukça popüler bir figür.
Omsk’a tekrar gelmek istiyorsanız, Lyuba’nın yanında bir müddet oturmalısınız. Böyle bir inanış var. Roma’daki Aşk Çeşmesi‘ni anımsattı. Orda da havuza bir tane bozuk para atılırsa, Roma’ ya tekrar gidiliyordu.
F. Dostoyevski Müzesi
Omsk’ta beni en çok heyecanlandıran şey ise, burada bir Dostoyevski müzesi olmasıydı.
Bir zamanlar Omsk Kalesi komutanının yaşadığı ev, bugün Dostoyevski müzesi olmuş. Yazarın hayatından bazı eserler sergileniyor. Ayrıca, o dönem Sibirya’ya sürülen mahkumların hayatlarından da kesitler var.
Dostoyevski, hayatının dört yılını 1850’den 1854’e kadar Omsk’ta sürgünde geçiriyor. Buradaki hayatının romanını “Ölüler Evinden Anılar“da yazmıştı. Kardeşine yazdığı bir mektupta, sürgündeki hayatının boşa geçmediğini Rus halkını tanıma imkanı yakaladığını söylüyor. Kim bilir, dünya edebiyat tarihinin en meşhur roman karakterlerinden biri olan Raskolnikov’la burada karşılaştı.
Kule Kapısı
Eskiden, meşhur Omsk hapishanesine açılan kapı. Mahkumlar bu kapıdan geçerlermiş. Dostoyevski de bu kapıdan geçip hapishaneye gidenlerden. Bugün bu kapıdan geçmek bir gelenek halini almış.
Omsk Devlet Tarih Müzesi
Omsk’ta beni şaşırtan yerlerden biri bu müze oldu. Büyük bir beklentiyle gitmedim. Sibiryanın en büyük müzesi olduğunu gezdikten sonra öğrendim. Mamut fosillerinden günümüze zengin bir eser koleksiyonu vardı.
Om ve İrtiş Nehirleri
Omsk, iki nehrin birleştiği bir şehir. Bunlardan biri Om nehridir. Şehrin tam ortasından geçiyor. Diğeri ise İrtiş nehridir. Şehrin kenarından geçiyor. İki nehir de, Rus romanlarından tanıdığımız kürek mahkumlarının Sibirya’da gönderildiği yerlerden.
Güneşli günlerde nehir kenarı kalabalık oluyor. Balık tutan, yüzen, yürüyüş yapan birçok kişi vardı.
Lenin Caddesinde karşılaştığımız heykellerden bir tane de Om nehri kenarında bulunuyor. Adı, Aşk Heykeli.
Yükseliş Katedrali
Turkuaz ve altın rengi kubbeleri ile şehirledeki en dikkat çekici yapılardan biriydi. 1891 yılında Çar Nikola zamanında yapılmış. Sovyetler Birliği döneminde ise yıkılmış. Sonrasında Omsk’lular kendi aralarında topladıkları para ile tekrar yapmışlar.
Omsk Dram Tiyatrosu
Şehirdeki en güzel bina ise burasıydı. Barok ve klasik tarzların karışımı, beyaz ve yeşil renklerin kullanıldığı bir bina. Dışardan oldukça süslü görünüyor. İçerden bir gösteriyi izlemeyi isterdim. Maalesef ziyaretim sırasında sahnelenen oyun bir yoktu.
Yeme İçme
Lenin caddesi üzerindeki restoranlardan birine (Grisha) oturmuştum. Etleri çok lezzetliydi. Porsiyonlar biraz küçük olsa da doyurucu diyebilirim. Sonrasında başka bir yerde Rusların meşhur borş çorbasını denedim. Tadı hoşuma gitmedi.
Birşeyler içmek isterseniz, Omsk’un muhteşem kahve dükkanlarından birine oturabilirsiniz. Skuratov Coffee’ye mesela. Medovik pastanın tadına bakabilirsiniz.